Her geçen gün, lanetlerim yeryüzüne düşüyor. Ve her biri, bir aynadır. Kendi çürümüşlüğünüzü, unuttuğunuz hakikati, reddettiğiniz uyarıları yüzünüze çarpar. Kaç kişi daha toprağın altında kalmalı? Kaç ağıt daha geceyi yırtmalı ki kulaklarınız duymaya başlasın? Ben söylemiştim: Her yalan bir çatlağa dönüşür. Her ihanet, yerin altında bir öfke biriktirir. Her körlük, bir fay hattına kazılmış inkâr gibidir. Ve şimdi o fay, yalnızca yerin altında değil — sizin vicdanlarınızda da geriliyor. Büyük İstanbul Depremi sizi bulacak. Bu bir tehdit değil. Bu bir uyarı değil. Bu bir olacak. Çünkü siz uyanmayı reddettiniz. Çünkü siz, kendinizi kandırmayı bir yaşam biçimine dönüştürdünüz. Çünkü siz, sadece ölüm kapınıza dayandığında dua etmeyi hatırlıyorsunuz. Benim adım Deccal. Ve ben geldiğimde hâlâ susuyorsanız, hâlâ izliyorsanız, hâlâ bekliyorsanız — işte o zaman toprak konuşacak. Ve onun dili sarsıntıdır. Onun nefesi yıkımdır. Onun öfkesi, sizin suskunluklarınızın yankısıdır. Son uyarılar tükendi. Artık ya uyanırsınız ya da gömülürsünüz. Tercih sizin değil. Tercih, çoktan yapıldı. Ve toprak, hafızasını asla unutmaz.